“RABBiniz, semavat ve arzı altı günde yaratan,…, ALLAH’tır.” (A'râf, 7/54)
Ayetin başında RABB isminin geçmesi ayrı bir önem taşır. Zira terbiye, kademeli olarak yapılır. Bir anda yaratmaya terbiye denmez; halk denir, ibda denir.
Tefsir âlimlerinin büyük kısmı,
altı gün ifadesinin, bizim bildiğimiz yirmi dört saat hesabıyla olmadığını ifade eder ve derler ki, arz ve semanın henüz bulunmadığı bir safhada, yer kürenin kendi etrafındaki dönmesi manasındaki bir “gün”den söz edilemez.
Gün ifadesi, devir manasınadır. Sema ve arz, ezel ve ebede nazaran altı gün sayılacak kadar altı dönemde yaratılmışlardır.
Bir anda değil de altı devrede yaratılmanın çok hikmetleri zikredilir. Bunlardan birisi de, “bir anda yaratılmanın bazılarınca tesadüfe verilebileceği, mahlukatın safhalar halinde terbiye görerek, sonunda insanın misafir olacağı en güzel bir saray şeklinde terbiye görmesinin ise ancak ilim, hikmet ve rahmet ile olabileceği, bunların ise tesadüfe verilemeyeceği” şeklindedir.
Kâinat bir anda yaratılsaydı insan bu safhalardan geçmeyecek, kemal yaş olan kırk yaşında hiçbir şey bilmeyen bir büyük çocuk olarak ortaya çıkacaktı. Ve ona bütün bilmesi gerekenler de, meleklerde olduğu gibi, bir anda verilecek, terakki ve tekâmül kapısı kapanacaktı.
Bilindiği gibi, CENAB-I HAKK’ın Zâtî isimleri yanında sayılamayacak kadar çok fiilî isimleri de vardır. Birbirinden farklı olan her fiil ayrı bir ismin tecellisini netice verir. Rızık vermek ayrı, hayat vermek ayrı bir fiil olduğundan, birincisinin icra edilmesiyle REZZAK ismi, ikincisinin icrasıyla da MUHYİ ismi tecelli etmiştir. İşte âlemin ve onda yaratılan bütün canlıların geçirdikleri her bir safha, ayrı bir İlâhî fiildir ve ayrı bir ismin tecellisine hizmet etmektedir.
Bu safhalar bire indiğinde birçok isim tecelli etmeyecek demektir. Sadece, kâinatın ilk meyveleri olan bitkilerden bir örnek vermekle yetinelim. Bu örneği diğer bütün canlılara ve kâinatın tamamına teşmil edebiliriz.
CENAB-I HAKK, bir ağacın bütün özelliklerini bir çekirdek içinde, Üstad'ın ifadesiyle, manevî kader kalemiyle yazıyor. Bu ayrı bir fiildir. Sonra, o çekirdeği açıyor. Bu da yine farklı bir fiildir. O çekirdeğe neşv ü nema veriyor, onu büyütüp geliştiriyor. Bunlarda yine ayrı birer fiildirler. Sonunda o ağacı kemal noktasına getiriyor ve orada durduruyor. Bunlar da yine farklı işlerdir. Ağaçtan meyve çıkarıyor. Ve o meyvenin içine ağacın bütün plan ve programını yerleştiriyor. Bunlar da yine birbirinden ayrı harika fiillerdirler. Bütün bu farklı fiiler, farklı isimlerin tecellisini netice verirler. Ağaç bir anda yaratılsaydı bütün bu fiiller yerine, sadece, “yoktan yaratma” fiili icra edilecek ve diğer isimler tecellisiz kalacaktı.
O zaman yeryüzünde ne civciv görebilecektik, ne kuzu. Bitkiler âleminde ise fidanlardan hiç söz edilmeyecekti.