22 Şubat 2013 Cuma

"Artık çanları çalmayın. Zira ben ALLAH’a inanıyorum.” (Victor Hugo)

ALLAH'ın her şeyi gördüğünü, her şeyi işittiğini, her işe güç yetirdiğine ve yetirebileceğini, her şeyin onun idaresinde olduğunu delilleriyle ispatlar mısınız?

“Kainata ve kendime bakarak ALLAHı bulup tanımak istiyorum.”
(Isac Newton)
Kainattaki muazzam görsel mucizeler ve estetik süslemeler sonsuz basar sahibi bir Zatın varlığını kati bir şekilde ispat eder. Bir çiçeğin görsel harikalarını görmeyen bir Zatın icat etmesi elbette kabil değildir. O Zat görüyor ve sonra görsel incelikleri ve harikaları icat ediyor.

“İnsan kainata bir göz atacak olursa, çeşitli olaylar karşısında hayrette kalarak ALLAHa inanır.”
(Pasteur-1822-1895)
Yine aynı şekilde kainattaki muazzam sesler ve nağmeler güzel ve şirin sedalar her şeyi işiten ve gören bir Zatın varlığına işaret ediyor. Suya o güzel şırıltıyı veren Zatın işitici olmaması ve o şirin sesleri işitmemesi mümkün değildir. Kainattaki bütün sesler ve sedalar ALLAH’ın SEMİ ismine birer levha gibidir; bu levhayı takip eden, en sonunda o SEMİ ismine yanaşır.

“Artık çanları çalmayın. Zira ben ALLAH’a inanıyorum.”
(Victor Hugo)
Kainattaki hadsiz ve sayısız imkan ve ihtimaller içinden en güzeli ve en mükemmeli seçmek hakikati, sonsuz bir irade sahibini ispat ediyor. İmkan, kelime olarak varlığı mümkün olan şeylere denir. Yani, var olması ile yok olması eşit olan demektir. Bu eşitlikten var olanlara, vaki; yok olanlara da mümkün denir. İşte bu eşitliği bozmak ancak ve ancak mümkinat cinsinden olmayan vacip bir vücutla mümkündür. Zira mümkünün, mümküne illet, yani sebep olması imkansızdır. Yoksa devir ve teselsül dediğimiz, mantıksız şeyleri kabul etmemiz gerekir ki, bu da muhaldir.
“Tabiatın ilah olduğunu kabul etmek saat ile saatçiyi birbirine karıştırmaktır.”
(Lamarck)
Şimdi varlık sahasına çıkmamış bir mümkün, nasıl olur da başka bir mümkünün varlık sahasına çıkmasına sebep olabilir. Önce kendisi varlığa kavuşsun, sonra başka mümküne illet ve sebep olsun. Buradan açıkça anlaşılır ki: Mümkün, mümküne sebep olup yaratıcılık yapamaz. Demek başlangıcı olmayan bir sebep olması gerekir ki bu mümkünlere illet olsun;
bu da ezeli ve ebedi olan ALLAH’tır.

Mesela, bir atom sayısız cisimlere veya vücutlara girme kabiliyetinde iken en uygun ve mükemmele girmesi ve girdikten sonra her aşamada başka imkanlar ile karşılaşması ve oralarda da bir tercih edici ve tahsis edicinin varlığına muhtaç olması, gayet mükemmel derecede tevhide işaret eder. Atomun her adımı tevhide bir levha hükmündedir. Şuursuz atomun o binlerce imkan ve tercihler içinde en mükemmelini ve kendine en uygun olanı bilmesi ve tercih etmesi imkansız olduğu için, o adımların ve hareketlerin her safhasında ve aşamasında ALLAH’ın tercih ve tahsisini görmek katiyetle zaruridir. Üstad Hazretleri böyle bir tarz ve yol ile her şeyin üstünde imkan ciheti ile tevhide delil getiriyor.
“Düşünüyorum; o halde varım. Benim varlığım ALLAHın varlığına delildir.
Bundan dolayı ALLAHhın varlığına, bir hakikatı ifade eden geometrik bir isbattan daha hakikidir.(Descartes 1598-1650)
Bir bina düşünelim. Bu binanın ilk merhalesi plan ve proje kısmıdır. Binanın bütün ayrıntıları ve keyfiyeti öncelik olarak bu plan ve programda tayin ve tespit edilir. Bu kısımda işleyen sıfat ilim ve akıldır ve bundan hasıl olan tasarımdır. Binanın kalıbı ve gövdesinden çok, onun ilmi temeli esastır. İşte binanın bu kısım ve merhalesine İmam-ı Mübin diyoruz.

Kainat aynı bu bina gibi önce ALLAH’ın ilmi ezelisinde plan ve proje olarak tasarlandı, sonra vücuda çıkacak olan bu kainat, bu plan ve program üzere hareket eder ve onun çizdiği hattın dışına çıkamaz. Bir ağacın çekirdeği ve kökleri İmam-ı Mübini andırır. Bunlara somut kader nazarı ile bakabiliriz.
“Kainata ve kendime bakarak ALLAHı bulup tanımak istiyorum.”
(Isac Newton)
Kitab-ı Mübin ise, o bina ve kainatın plan ve program kısmının, yani İmam-ı Mübin kısmının hayata geçirilmesi, harici bir vücut verilmesinin adıdır. Burada ALLAH’ın kudret sıfatı hükmeder iş görür, mazi ve müstakbelden ziyade şimdiki hale bakar, alemi gaybdan çok alemi şehadeti temsil eder. Binanın İmam-ı Mübin kısmını mühendis tayin eder, yani plan olarak çizer. Binanın hayata geçirilmesi işini ise işçi ve ustalar yapar. Burada mühendis ALLAH’ın ilim sıfatını, usta ise kudret sıfatını bizlere bildirir.
“Ancak ALLAHa inandığım zaman yaşadığımı anladım.”
(Tolstoy)
Özet olarak, İmam-ı Mübin kaderin bir ismi ve unvanıdır, eşyanın yol haritasını çizer. Kitab-ı Mübin ise kaderde tayin ve tespit edilmiş mukadderatların eşyada infaz edilmesi ve hayata geçirilme işlemidir.
Ben derin bir imana sahip olmayan ilim adam düşünemiyorum…
Aslında dinsiz ilim topal ilimsiz din kördür.”
(Albert Einstein)
Kainattaki sonsuz hikmet ve faydalar nasıl ALLAH’ın sonsuz ilmine işaret ediyor ise, aynı şekilde bu hikmet ve faydaların vücutları ve fiilleri de ALLAH’ın sonsuz kudretine işaret ediyor.
Zira o hikmet ve fiilleri icat edip varlık sahasına çıkaran ALLAH’ın kudret sıfatıdır.
“Bazı düşünceler dua gibidir öyle anlar vardır ki
vücudun tutumu ne olursa olsun ruh secdeye kapanmıştır.
(Victor Hugo)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder