İman bir intisaptır.
Kul ile HALIK arasında bir bağdır. O bağ ve intisap derecesinde insanın kıymeti
ortaya çıkar. Nasıl ki antika bir eşya kaba demirciler çarşısına götürülse, beş kuruşluk bir fiyatla satılır.
Ama antikacılar çarşısına gidilse, bir milyon fiyatla değer bulur. İşte her bir insan CENAB-I HAKK’ın antika bir sanat eseridir.İnsanın ALLAH’a olan bağlılığı oranında kıymeti olur.
CENAB-I HAKK’a olan bağlılık da şeriat dairesinde ve Sünnet-i Seniyeye ittiba oranında olur. Ne derecede Sünnet-i Seniyeye, dolayısıyla şerii hükümlere riayet edilse, o derecede Zât-ı Ahmediye Aleyhisselâtü Vesselâm hatıra gelir. O hatıra RESUL-i EKREM Aleyhisselâtü Vesselâma uymayı emreden CENAB-I HAKK’ı hatıra getirir. Bu da gafleti dağıtır. Sürekli ALLAH’ın huzurunda olduğunu bilmeyi netice verir. Her hareketinde, her işinde, her tavrında Sünnet-i Seniyeyi rehber eden, Esma-i İlahîyeyi kendi üstünde gösterir, okutturur.
Altıncı Sözde belirtildiği gibi, Malik-i Hakikî namına kullanıldığı zaman, “Her bir aza ve hasselerin kıymeti birden bine çıkar. Akıl, tılsımlı bir kâinat anahtarı olur. Dil, kütüphane-i İlâhinin mütefennin bir nazırı olur. Göz, hazine-i hassa-i rahmet nazırı olur.” Çünkü o zaman Esma-i İlahîyeyi okur ve okutturur.
Hazret-i âdem Aleyhisselâm bütün İlahî isimlere öz itibariyle mazhar olmuş. RESUL-i EKREM Aleyhisselâtü Vesselâm ise, bütün Esma-i İlahîyeye ve ism-i a’zama en a’zami dercede mazhar olmuş. Dolayısıyla, Zât-ı Ahmediye Aleyhisselâtü Vesselâma uymak derecesinde Esma-i İlahîyeyi kendi üstümüzde tecellisine mazhar oluruz. Peygamberimiz Aleyhisselâtü Vesselâma uymak demek, sadece nafile olan sünnetleri yapmak değildir. Çünkü sünnetin üç kısmı vardır. Birinci kısmı, farzlardır. İkinci kısmı, nafile ibadetlerdir. Üçüncü kısmı ise, beşer olarak yeme, içme, yatma vs. âdât-ı hasenesidir. Sünnet-i Seniyeye uymakla İlahî isimlere mazhar olan insan, CENAB-I HAKK’a olan bağlılığını göstermiş olur.
CENAB-I HAKK’a olan intisap da imanın derecesi oranında olur. İnsanın imanı ne derece kuvvetli olsa, o derecede Sünnet-i Seniyeye ittiba eder. İman da taklidî ve tahkikî olmak üzere iki çeşittir. Taklidî iman, zayıftır. Bazen bir şüpheye karşı bile mağlup olur. Tahkikî iman ise, kuvvetli imandır. Bu tahkikî imanın da mertebeleri vardır. ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyekîn olmak üzere üç mertebesi vardır. Tahkikî imanın birinci mertebesi olan ilmelyekîn mertebesinde olan bir mü’min, yüz binler şüphelere karşı dayanır. Aynelyekîn mertebesinde olan bir mü’mine, şüpheler ordusu hücum etse bir halt edemezler. Hakkalyekîn mertebesi ise, hiçbir şekilde o imanın selbedilemeyeceği mertebedir.
İşte bu tahkikî imanın mertebelerine çıkan milyonlar vardır. “Eğer perde-i gayb açılsa, yakînim ziyadeleşmeyecek” diyen İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh) ve sayıları yüz bini bulan sahabe, sahabelere tabi olan tabiin ve tabiine tabi olan milyonlar, milyonlar evliya ve yüz binler asfiya bu tahkikî iman mertebelerindedirler. Bu tahkiki imanın yansıması olarak Sünnet-i Seniyeye ittiba etmekle Esma-i İlahîyenin tecellisini göstermişlerdir. Hak ve hakikat namına en cesur, en kahraman, en adil, en izzetli onlar olmuş. Muhabbet namına en merhametli, en kerem ve ihsan sahibi, en faziletli insanlar onlar olmuş. Dürüstlük adına en mert, en sadık onlar olmuş. Hâsılı kelam en çok Sünnet-i Seniyeye onlar uyarak, en mükemmel sıfatlara haiz olmakla Esma-i İlahîyenin tecellisine mükemmel bir şekilde mazhar olmuşlar.
Demek insanın kıymeti CENAB-I HAKK’a bağlılığı oranında, o bağlılık da Zât-ı Âhmediye Aleyhisselâtü Vesselâma tabi olma derecesinde, o tabi olama da imanın kuvveti nisbetinde olur. İnsan, imanın kuvveti derecesinde Sünnet-i Seniyeye uyduğu oranda Esma-i İlahîyeyi kendi üstünde tecelli ettirir, okutturur.
“Cezallahu anna seyyidena Muhammeden ma Huve ehlühü “
“ALLAHım O’nu layık olduğu şekilde mükafatlandır.”
her cuma gecesi bu salavat çekilecek inşALLAH
(perşembe akşam namazından sonra)
en az 100 tane