8 Haziran 2012 Cuma

Sabır, ancak sabrederek öğrenilir

Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar iyi arkadaş olan iki kurbağa varmış. Bu arkadaş olan kurbağalar, ormanda zıplaya zıplaya, vıraklaya vıraklaya gezerken karşılarına derin bir çukur çıkmış. Kuyuya yaklaştıklarında içinin saf sütle dolu olduğunu gören bu kurbağa arkadaşların ağızları sulanmış tabiii...
"Ne yapıp edip bu sütten içmeliyiz!" demişler birbirlerine. Sağa sola zıplayıp ne denediyseler de bir türlü ulaşamamışlar süte. En sonunda dayanamayıp çukura atlamış her ikiside.
Sütü içmişler... içmişler... Doyuncaya kadar içmişler. Eee bu arada tabi sütün seviyesi de düşmüş. Bizim iki arkadaş bakmışlar ki kuyunun dibine doğru sürükleniyorlar.
"Hemen burdan çıkmalıyız!" demiş bir kurbağa. Öteki de başını sallamış evet der gibi. Kurbağalar başlamışlar zıplamaya.
Ama nafile! Sütün içinde yukarı zıplamayı bir türlü başaramamışlar. Çünkü zıplamak için katı bir yerden destek almaları gerekiyormuş.
5 dakka, 10 dakka derken artık yorulmaya da başlamışlar. Ümitsizliğe kapılan bir kurbağa "Buradan kurtulamayacağız!" diyerek vıraklamaya başlamış. Arkadaşı ise "Öyle deme! Hele bir azim gösterelim, çalabalayalım!" dediyse de arkadaşı çoktan kendini sütün içine bırakmış ve kuyunun dibine doğru batmış.
Diğer kurbağa ise "Evet çok zor durumdayım! Ama bu hemen pes etmemi gerektirmez. Tüm imkanlarımı kullanıp çalışacağım, takdir ALLAHÜ TEALAnındır." demiş ve durmadan zıplamay başlamış.
Zıplamış zıplamış... O kadar çok zıplamış ki süt yavaş yavaş yağlanmaya, katılaşmaya başlamış.
Çok sevinen kurbağa daha çok zıplamış,
daha çok zıplamış ve bir süre sonra sütün üstünde yağ tabakasından katı bir yer oluşmuş.
Buıraya çıkan kurbağa, bir zıplayışta kuyudan kurtulmuş ve ALLAHÜ TEALAya çok şükretmiş...
İnsanın maziden yardım, ders ve ibret alıp istikbal için çalışması onun yaratılışının gereğidir. Basit bir matematik işlemi yaparken bile ilkokul çağında ezberlediğimiz çarpım tablosundan yardım alıyoruz.
Burada kastedilen mana daha farklıdır. Mazide olmuş bir acı hadiseyi düşünmenin kişinin moralini bozmaktan, şevkini kırmaktan öte bir şeye yaramayacağı açıktır. Onu kadere verip, yani onda kaderin bir hikmetini, bir güzelliğini arayıp istikbal için çalışmak en güzeli ve en faydalı yoldur.
Hastalıklarda da durum buna benzer. Daha önceki günlerde ve haftalarda çektiği acıları düşünüp "Ah!.." çekmek, hastanın dayanma gücünü zayıflatır. “Bu acılara şu kadar gün sabrettim, bu gün de sabredebilirim.” deyip geçmişten kuvvet almak ise, hastanın iradesine kuvvet verir.
Aynı şekilde, istikbalde de bu hastalığı çekmeye devam edeceğini düşünüp sabırsızlık göstermek de kişinin iradesini zayıflatır. Mazide çektiklerini bir moral gücü olarak değerlendirip, henüz gelmemiş günlerin elemini şimdiden ruhuna çektirmemek en selametli yoldur. Bunu başarmak, özellikle hassas ruhlar için, bir de ahiret imanında zafiyet olanlar için oldukça zor olabilir. Ama unutmayalım ki,
bütün güzel sonuçlar zorluktan doğmuşlardır. Doğum olayında annenin çektiği ızdırap bunun en açık örneğidir.
Çok az yürüyen bir kişi, aniden uzun bir yola çıkarsa kısa zamanda yorulur, takatten düşer. Ama bu işi sistemli bir şekilde her gün yapsa daha önce kendisine çok uzun gelen mesafeler kısalır, yorgunluk da azalır. Adalelerimiz için geçerli olan bu kaide, ruh yapımız, sinir sistemimiz için de geçerlidir.
Sabır, ancak sabrederek öğrenilir.

Mevla'nın her şeydeki sırrı sabırdır...
Acıya sabredersin adı metanet olur, insanlara sabredersin adı hoşgörü olur, dileğe sabredersin adı dua olur, duygulara sabredersin adı gözyaşı olur, özleme sabredersin adı hasret olur,
sevgiye sabredersin adı aşk olur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder