"Lâsiyyema, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz." Üstad bu müthiş tespitleri nasıl yapıyor?
İnsanların medenileştikçe sorunlarının artacağını nasıl görüyor? Zamane insanı ebedi hayatı neden daha çok istiyor?
Nasıl mide fıtraten yemek ve içeceğe tiryakilik derecesinde meftun ve muhtaçsa, aynı şekilde insanın kalbi ebediyete tiryakilik derecesinde meftun ve müpteladır. ALLAH, insanın fıtrat ayarlarını ahirete yönelik yaratmıştır. Dünyanın sönük ve adi kırıntıları, bu ayarları tatmin ve tekmil edemez. Mide ile rızık arasında nasıl kopmaz bir bağ varsa; kalp, ruh, vicdan gibi duygular ile ahiret arasında da öyle kopmaz bağlar vardır. İşte insanlığın dine olan ihtiyacı bundan dolayıdır.
Bazı zamanlar ve bazı faktörler; insan ile ahiret arasındaki bu bağları örtebilir. İşte bu örtülme olayına uyumak, bu örtünün kalkmasına da uyanmak deniyor.
Bazen ALLAH, musibetler ve dünyanın çirkin yüzünü göstermek sureti ile bu örtüyü kaldırır. Mesela; Birinci ve İkinci dünya savaşlarında, Avrupa’nın medeniyet fantezisi fena halde kırıldı ve dünyanın acı ve ekşi yüzü insanlığa göründü. Bir deprem gelir, senin fantastik ve günahlı hayatını alt üst eder. İnsanın fıtratı ile ahiret arasında zaten mükemmel bir senkronize var, bunun hissedilmesi için az bir musibet yetiyor.
İnsanın fıtrat ve vicdanı bütün şaşası ile ALLAH ve ahireti arar dururken, insanın buna ilgisiz ve lakayt kalması kabil değildir. İnsanın ve insanlığın dinsiz kalamaması bu sebepten dolayıdır. Risale-i Nurların bütün eczaları bu ince ve latif münasebeti izah ediyor. Üstad Hazretlerinin bu ince ve görülmesi zor şeyleri izah etmesi vehbidir, yani ALLAH vergisidir, bunlar ilim ve zeka ile ifade edilemezler.
Bu zamanda insanların yükü ağırlaşmış, hayatın teklifi şiddet peyda etmiş, ihtiyaç ekside dört iken şimdi yüze belki bine çıkmış, musibet ve hastalıklar daha da artmış. İletişim ve ulaşımın gelişmesi ile hayat çok hızlı akar bir vaziyete gelmiş olduğu için, bu zamanın insanı fıtri ihtiyaç ve ayarlarını daha net görür bir hale gelmiştir. Eski zamanda bunların bir çoğu bulunmazdı ve hayat ağır değil hafif idi. İhtiyaç dört olduğu için hayatın ağırlığı hissedilmiyordu. Şimdi adam evine bir plazma televizyon almak için kendini paralıyor ve yıpratıyor,
bu da kalp ve ruhu sıkıp eziyor. Kalp ve ruh sızlayınca dünyaya karşı fıtri bir nefret tevellüt ediyor.
Özet olarak; nasıl mide rızıksız yaşayamaz ise, insandaki kalp, ruh, vicdan ve sair şeyler de dinsiz, imansız, marifetsiz ve nursuz yaşayamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder