İmanı kuvvetli olan birisinin bazı zamanlarda hissiyatına mağlup olarak günaha girmesi, imanının kuvvetliliği ile çelişmez. Yani her günah ille de zaaf-ı imandan hasıl olmuyor.
Evet nefis, heva ve vehim sadece hazır anını düşünür, geleceği ve sonunu göremez ve düşünemez, bir cihetle hayvan gibidir. Nasıl hayvanda akıl ve basiret olmadığı için, geleceği göremez, her şeyi bulunduğu andır. Aynı şekilde insandaki nefis, heva ve vehim gibi cihazlar da geleceği ve neticeyi düşünmez, her şeyi bulunduğu andır.
Mesela nefis, heva ve vehme denilse, sen şu hazır bir gram lezzeti terk et, sana bir yıl sonra tonlarca lezzetler verilecek.
Nefis ve vehim o bir gram hazır lezzeti bir yıl sonra verilecek tonlarca lezzete tercih eder. Zira nefis bir yıl sonrasını düşünüp muhakeme edemiyor, o sadece bulunduğu anı düşünüyor. Durum ceza noktasında da aynıdır. Nefis ve vehme denilse, şimdi sana bir tokat atacağız, ama bu tokata mukabil bir hafta sonraki büyük bir azaptan kurtulacaksın,nefis ve heva hazır bir tokata razı olmaz, çünkü hemen o tokadı yiyecek.
Ama buna bedel bir hafta sonraki azaba maruz kalır ve zarar eder.
İşte insandaki bu cismani ve nefsani olan cihazlar, ziyade işlediği ve galip olduğu anlarda insanın imanına galip gelip, insanı günaha atabiliyor. Bir de çevre ve muhit bu cihazlara yardım ve medet verir şekilde ise, insanın günahlara girmesi ve işlemesi normal hale geliyor. Öyle ise büyük günahlara düşmek imansızlık ve küfürden değil, bu gibi cihazların geçici galibiyetinden ileri geliyor. Bu sebeple ALLAH tövbe ve istiğfar yolunu insanoğlu için açık bırakmıştır. Batıl Mutezile mezhebinin iddia ettiği gibi günahlar küfür ve imansızlık değildir.
Bu gibi hissiyatların galip ve güçlü olduğu hengamede iman kemalden ve tahkikten düşüyor değildir. Sadece mücadeleyi bu gibi hissiyatlar kazanıp geçici olarak o kamil ve tahkiki imanı tesirsiz ve hükümsüz bırakıyorlar.
Yani nefis ve vehmin geçiçi bir şekilde imanı susturmasından dolayı o günaha girmiş oluyor, yoksa sukut ettikleri için değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder