İnançlar ve ameller üzerinde insan psikolojisinin, aile ve çevrenin çok etkisi vardır. Sorular herkese eşit olur, ancak şartların eşit olmaması nasıl açıklanabilir?
Öncelikle şu hususlara dikkat etmek gerekir:
a.İmtihanın en önemli özelliği, herkes tarafından hemen anlaşılmayan sorular ihtiva ediyor olmasıdır. Yani akla kapı açılır, fakat aklın iradesi elinden alınmaz. İmtihanın bütün soruları basit ve herkes tarafından hemen anında anlaşılabilir bir şekilde ise, bu imtihan yapmacık ve ciddiyetten yoksun demektir.
b.İmtihanın en büyük maksadı, bilenlerle bilmeyenleri, çalışkanlarla tembel olanları, aklını kullananlarla kullanmayanları birbirinden ayırt etmektir.
Buna göre, eğer gök yüzünde “LAİLAHEİLLALLAH” yazılarak, aklın iradesini elinden alacak şekilde, insanları ALLAH’a iman etmeye zorlayan açıklıkta bir imtihan olsaydı, Hz. Ali (ra) gibi ilmin zirvesinde olan bir kimse ile cehaletin sembolü haline gelmiş Ebu Cehil aynı seviyede kalmış olacaklardı. Hz. Ebu Bekir (ra) gibi dürüstlük ve samimiyetin simgesi olan bir kimse, yalancılıkla ün yapmış Müseyleme-i Kezzap gibi bir yalancı ile aynı noktayı paylaşmış olacaklardı. Bu ise, imtihan sırrına aykırıdır.
c. İlahî imtihanın -soruda belirtildiği gibi- eşitlik ve adalet anlayışı bakımından bazı noktalarının biz insanlara açık olmaması da bir imtihan gereğidir. Çünkü, insanoğlu her zaman, her an bir çeşit imtihana tabi tutulmaktadır. Bu imtihanların bazı noktalarının kapalı olması, yukarıda belirtilen imtihanın bir gereğidir.
O halde bize düşen imanımızın temel referans kaynağı olan Kur’an ve sünnetin ışığında aklımızı kullanarak konuya yaklaşmaktır.
d. Bu pencereden baktığımızda şunları söylemek mümkündür:
- ALLAH âdildir, asla kimseye haksızlık etmez. Bu konuda bize farklı gelen konularda tek rehberimiz “ALLAH kullarına asla zulmedecek değildir.” (Ali İmran, 3/182; Enfal, 8/51; Hac, 22/10) mealindeki ayetlerde vurgulanan gerçek olmalıdır.
- İslam’da çocukların ve delilerin imtihana tabi tutulmamaları, bu konudaki ilahî adaletin açık bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
- Konuya “Biz bir peygamber göndermeden kimseye azap edecek/ceza verecek değiliz.”(İsra, 17/15) mealindeki ayetin vurguladığı hakikat penceresinden bakmak gerekir. Şekli ne olursa olsun,
a.İmtihanın en önemli özelliği, herkes tarafından hemen anlaşılmayan sorular ihtiva ediyor olmasıdır. Yani akla kapı açılır, fakat aklın iradesi elinden alınmaz. İmtihanın bütün soruları basit ve herkes tarafından hemen anında anlaşılabilir bir şekilde ise, bu imtihan yapmacık ve ciddiyetten yoksun demektir.
b.İmtihanın en büyük maksadı, bilenlerle bilmeyenleri, çalışkanlarla tembel olanları, aklını kullananlarla kullanmayanları birbirinden ayırt etmektir.
Buna göre, eğer gök yüzünde “LAİLAHEİLLALLAH” yazılarak, aklın iradesini elinden alacak şekilde, insanları ALLAH’a iman etmeye zorlayan açıklıkta bir imtihan olsaydı, Hz. Ali (ra) gibi ilmin zirvesinde olan bir kimse ile cehaletin sembolü haline gelmiş Ebu Cehil aynı seviyede kalmış olacaklardı. Hz. Ebu Bekir (ra) gibi dürüstlük ve samimiyetin simgesi olan bir kimse, yalancılıkla ün yapmış Müseyleme-i Kezzap gibi bir yalancı ile aynı noktayı paylaşmış olacaklardı. Bu ise, imtihan sırrına aykırıdır.
c. İlahî imtihanın -soruda belirtildiği gibi- eşitlik ve adalet anlayışı bakımından bazı noktalarının biz insanlara açık olmaması da bir imtihan gereğidir. Çünkü, insanoğlu her zaman, her an bir çeşit imtihana tabi tutulmaktadır. Bu imtihanların bazı noktalarının kapalı olması, yukarıda belirtilen imtihanın bir gereğidir.
O halde bize düşen imanımızın temel referans kaynağı olan Kur’an ve sünnetin ışığında aklımızı kullanarak konuya yaklaşmaktır.
d. Bu pencereden baktığımızda şunları söylemek mümkündür:
- ALLAH âdildir, asla kimseye haksızlık etmez. Bu konuda bize farklı gelen konularda tek rehberimiz “ALLAH kullarına asla zulmedecek değildir.” (Ali İmran, 3/182; Enfal, 8/51; Hac, 22/10) mealindeki ayetlerde vurgulanan gerçek olmalıdır.
- İslam’da çocukların ve delilerin imtihana tabi tutulmamaları, bu konudaki ilahî adaletin açık bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.
- Konuya “Biz bir peygamber göndermeden kimseye azap edecek/ceza verecek değiliz.”(İsra, 17/15) mealindeki ayetin vurguladığı hakikat penceresinden bakmak gerekir. Şekli ne olursa olsun,
insanın gerçekleri algılamasına mani olan sosyolojik, psikolojik, biyolojik, çevresel herhangi bir baskı ve engelin olması durumu, yukarıdaki ayetin mesajı kapsamındadır.
- İman şuuruyla konuya yaklaştığımız zaman, rahatlıkla diyebiliriz ki; hiçbir bilimsel keşif, ALLAH’ın adaletini yok sayamaz. Hiçbir “inanç geni” insanın özgür iradesini ortadan kaldıramaz. Hiçbir çevre faktörü ALLAH’ın adaleti ölçüsünde göz ardı edilmez. Aklın ve iradenin yüzde yüz ortadan kalktığı bir ortamda hiçbir sorumluluk söz konusu olamaz. ALLAH’ın mesajını algılamaktan uzak bir atmosferde yaşayan hiçbir insan cezaya çarpılmaz.
- ALLAH’ın vereceği her ceza âdildir. ALLAH’ın cezalandıracağı her insan suçludur. Suçlu olan her insan, kullanılabilir bir özgür iradeye, algılayabilir bir akla sahiptir.
“Geleceğinde şüphe olmayan o hesap gününde onları topladığımız ve herkese kazandığı şeyler eksiksiz verilip hiç kimseye haksızlık edilmediği gün, durumları nasıl olacaktır?” (Ali İmran, 3/25)
“Her insanın işlediği amel çizelgesini boynuna taktık. Mahşer günü onun karşısına, dünyada yapmış olduğu her şeyin bir bir kaydedildiği ve önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız. 'Oku bakalım, tercih ve eylemlerinle yazmış olduğun kitabını. Bugün kendi hesabını görmek için bizzat kendi vicdanın yeter sana!' denilecek.” (İsra, 17/13-14)
- İman şuuruyla konuya yaklaştığımız zaman, rahatlıkla diyebiliriz ki; hiçbir bilimsel keşif, ALLAH’ın adaletini yok sayamaz. Hiçbir “inanç geni” insanın özgür iradesini ortadan kaldıramaz. Hiçbir çevre faktörü ALLAH’ın adaleti ölçüsünde göz ardı edilmez. Aklın ve iradenin yüzde yüz ortadan kalktığı bir ortamda hiçbir sorumluluk söz konusu olamaz. ALLAH’ın mesajını algılamaktan uzak bir atmosferde yaşayan hiçbir insan cezaya çarpılmaz.
- ALLAH’ın vereceği her ceza âdildir. ALLAH’ın cezalandıracağı her insan suçludur. Suçlu olan her insan, kullanılabilir bir özgür iradeye, algılayabilir bir akla sahiptir.
“Geleceğinde şüphe olmayan o hesap gününde onları topladığımız ve herkese kazandığı şeyler eksiksiz verilip hiç kimseye haksızlık edilmediği gün, durumları nasıl olacaktır?” (Ali İmran, 3/25)
“Her insanın işlediği amel çizelgesini boynuna taktık. Mahşer günü onun karşısına, dünyada yapmış olduğu her şeyin bir bir kaydedildiği ve önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız. 'Oku bakalım, tercih ve eylemlerinle yazmış olduğun kitabını. Bugün kendi hesabını görmek için bizzat kendi vicdanın yeter sana!' denilecek.” (İsra, 17/13-14)
önceki emailler bu bloglarda
latahzeninnallahemeana.wordpre ss.com
lumiere571.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder