Kudret, günah işlenmeden devreye girip insanı cezalandırmıyor. Kudret, kaderi, dolayısı ile ezeli ilmi takip eden bir faildir. İlim takdir eder, kudret ise vakti gelince icat eder. Hal böyle olunca, kudret ile ilim arasında takdir ile amele koyma ilişkisi hükmediyor. Kader, bir kimsenin günahını ve bunun cezasını takdir ediyor, kudret sıfatı da bunu eyleme geçiriyor.
Aynı olay üstünde beşer zulmederken, kader adalet edebilir.
Mesela, bir adam geçmişte bir cinayet işler ve bunu saklar, ceza almaktan da kurtulur. İnsanlar onun katil olduğunu bilmez. Bir zaman sonra bu adam hiç karışmadığı ve tamamen suçsuz olduğu bir olay yüzünden hapse atılır. Halbuki adamın bu olay ile hiçbir ilgi ve irtibatı yoktur.
İşte kader bu adamın geçmişte işlediği cinayetine ceza olarak,
bu olayda onu mahkum eder, bu adalet olur. Aynı olayda ona iftira atıp hapse girmesini temin edenler ise, ona zulmetmiş ve iftira etmiş olurlar. Yani kader onu eski ve gizli kusurundan dolayı mahkum ederken, insanlar ise haksız ve iftira ile onu içeri atıyorlar. Öyle ise bu adamın hapse düşmesinde kader adil iken, beşer ise zalimdir. Hayatımızda başımıza gelen musibet ve sıkıntılara bu nazarla bakabiliriz.
İnsan, başına bir bela, bir sıkıntı, bir hastalık geldiği zaman, isyan etmek yerine, kusuru kendinden bilip tövbe ve istiğfar etmeli. Acaba nerede bir hata işledim de bu başıma geldi, diye kendi nefsini muhasebe ve murakabe etmelidir. Olayların zahiri nedenleri üzerinde fazla durmayıp, kader cihetini düşünmeliyiz. O zaman isyan yerine sabretme kuvvetini kendimizde bulabiliriz. Dikkatini zahiri nedenlere hapsedenler, ilengeç ve isyankar olmaya mahkumdurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder