Hayatın teşekkülü için, kainat çarklarının bir fabrika gibi işlemesi ve çalışması gerekiyor. Bu da hayatın ne kadar mükemmel bir sanat ve tevhit eseri olduğunu gösterir. Hayat üzerinde bir tevhit mührünün olduğuna işaret ediyor.
Mesela, bir çileğin oluşması için
hava lazım, güneş lazım, toprak lazım, su lazım; bu dört unsur ise bütün kainatı kuşatmış unsurlardır. Demek çileğin vücut bulup hayat kazanması için bütün unsurların istihdam olup çilek etrafında hizmet etmesi gerekiyor. Buradan da şu sonuç çıkar ki, çileği yapacak zatın bütün kainata ve unsurlara hem sahip olması hem de hükmünün geçmesi gerekir.
Aynı zamanda bir zatın olması gerekir. Zira kainatın bir kısmı başka bir ilah ve zatın olsa çileğin oluşmasında ve vücuda çıkmasında hizmet ettirmez ikilik ve fesat çıkarır. Halbuki çileğin teşekkülünde kainat ve unsurlar mükemmel bir ahenk ve mizan ile hareket ve hizmet ediyorlar.
Demek çilekteki hayat ile kainat arasında sanat ve mükemmellik noktasından hiçbir fark yoktur. Hayat, kainattaki birlik ve tevhidin, yani ahenk ve uyum içinde çalışmanın bir neticesi, bir yavrusu, bir cilvesidir. Nasıl tarla kimin ise tarladan kalkan mahsul de onundur. Aynı şekilde, kainat ve unsurlar kimin ise, bunlardan süzülüp gelen hayat da o zatın eseri ve sanatı olabilir. Hayat nasıl kainatın birlik ve uyumundan ortaya çıkıyor ise, müntehası yani neticesi de tevhit ve vahdete gidiyor ve ustanın ve sanatkarın bir ve yekta olduğuna şahitlik ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder