Bu dünya hayatında insanlar, kendilerine ihsan edilen maddî ve manevî sermayelerini, yani hem bedenlerine konulan organlarını, hem de ruhlarına takılan duygularını, hislerini ve diğer latifelerini doğru kullanıp kullanmama konusunda bir imtihan geçiriyorlar.
Vehim kuvvesi de insana verilen manevi sermayelerden biridir.
Vehim kuvvesi de insana verilen manevi sermayelerden biridir.
İnsan bu kuvveyi yerinde kullanmakla hem dünya hayatına şevk ile çalışır, hem de kendine ihsan edilen sıfatlarla ve kabiliyetlerle ALLAH’ın sıfatlarına ve şuûnatına bir derece bakma imkânı bulur.
İnsan akıl kuvvesi sayesinde bu dünyanın fani olduğunu ve her nefis gibi onun da bir gün ölümü tadacağını bilir. Bu bilgi onu sadece dünyaya çalışıp ahiretini unutma gafletinden kurtarır. Ancak, insanın bu fanî dünyaya da belli bir mesai ayırması gerekir. İşte vehim kuvvesi bu görevi yapar ve insan sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışabilir.
Öte yandan, insan kendi ruhuna takılan hayat, ilim, irade, kudret, görme ve işitme gibi sıfatlar yanında merhamet, gazap gibi birçok şuûnata da hakiki sahip olmadığını aklen çok iyi bilir. Ancak vehim kuvvesi devreye girdiğinde bunları kendine mal eder. Ve “Ben kuvvetimle nasıl şu taşı kaldırıyorsam, ALLAH da sonsuz kudretiyle bütün alemleri son derece kolay idare ediyor.” der. Bu mukayeseyi yaptıran ondaki vehim kuvvesidir. Benim kuvvetim, benim ilmim, benim gözüm, benim kulağım gibi ifadelerde bu kuvve hakimdir. Yoksa, akıl çok iyi bilir ki bunların hiçbiri kişinin kendi malı değildir, hepsi emanettir.
İşte vehim kuvvesini yanlış kullanan kişi, dünyada ebedî kalacağını vehmederek her gün kılacağı beş vakit namazı istikbalin bütün günlerine teşmil eder, büyük bir rakam ortaya çıkarır ve bunun altından kalkamayacağını düşünerek namazdan usanç duyar.
İnsan akıl kuvvesi sayesinde bu dünyanın fani olduğunu ve her nefis gibi onun da bir gün ölümü tadacağını bilir. Bu bilgi onu sadece dünyaya çalışıp ahiretini unutma gafletinden kurtarır. Ancak, insanın bu fanî dünyaya da belli bir mesai ayırması gerekir. İşte vehim kuvvesi bu görevi yapar ve insan sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışabilir.
Öte yandan, insan kendi ruhuna takılan hayat, ilim, irade, kudret, görme ve işitme gibi sıfatlar yanında merhamet, gazap gibi birçok şuûnata da hakiki sahip olmadığını aklen çok iyi bilir. Ancak vehim kuvvesi devreye girdiğinde bunları kendine mal eder. Ve “Ben kuvvetimle nasıl şu taşı kaldırıyorsam, ALLAH da sonsuz kudretiyle bütün alemleri son derece kolay idare ediyor.” der. Bu mukayeseyi yaptıran ondaki vehim kuvvesidir. Benim kuvvetim, benim ilmim, benim gözüm, benim kulağım gibi ifadelerde bu kuvve hakimdir. Yoksa, akıl çok iyi bilir ki bunların hiçbiri kişinin kendi malı değildir, hepsi emanettir.
İşte vehim kuvvesini yanlış kullanan kişi, dünyada ebedî kalacağını vehmederek her gün kılacağı beş vakit namazı istikbalin bütün günlerine teşmil eder, büyük bir rakam ortaya çıkarır ve bunun altından kalkamayacağını düşünerek namazdan usanç duyar.
her gün namaz kılmaktan üşenen insan, namazın ehemmiyetinden, insana kazandırdığı manevi kemalattan ve ahirette vesile olacağı akıl almaz saadetlerden gaflettedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder