Kainat bütün nimetleri içinde barındıran ve bütün lezzetleri bünyesinde taşıyan büyük bir sofradır. Aynı zamanda insanın bütün maddi ve manevi duygu ve cihazlarına hitap eden mükellef bir sofradır. Hem sofralar içinde sofralar açılmış büyük bir sofradır. Her canlı bu sofradan hissedar ve pay sahibidir. Bu sofrada
küçük bir karıncadan tut
, ta büyük bir file kadar, her canlının ihtiyaç ve rızkı hazırlanmıştır.
Bu sofranın baş misafiri ise; insandır. Diğer canlılar dar ve sınırlı kabiliyeti nispetinde bu sofradan faydalanırken, insan geniş kabiliyet ve cami fıtratı sayesinde adeta bütün sofrayı ihata edecek bir tarzda faydalanıyor.
Bütün bu sofraların mükemmel bir şekilde tanzim ve tefriş edilmesinde, ALLAH’ın Rububiyet sıfatı baş aktördür. Yani onun tedbir ve terbiye vasfı olan Rububiyet sıfatı, en küçük karıncadan ta en büyük file kadar,
her canlının rızkı ve terbiyesi ile alakadardır ve onların en basit ihtiyacını dahi tedarik ediyor.
Bu kainat sofrasında, ALLAH şefkat ve terbiyesini şiddetli bir şekilde ilan ve izhar ettiği halde, maalesef insanlar birtakım felsefi fikirlerin ve gafletin sayesinde sofranın ve terbiyenin farkında değiller.
İşte Ramazan bu gafleti kırmak ve dağıtmak için,
bütün Müslümanları muazzam bir ordu hükmüne geçirip, her gün özgürce yediği içtiği şeyleri yasak ederek, insanları yemek için buyurun emrini beklemek şekline sokunca, sofranın ve sofra üstünde parlayan tedbir ve terbiyenin bir anda farkına vardırıyor. Ve her şeyin tedbir ve terbiyesinin ALLAH’ın elinde bulunduğunu idrak ettiriyor. Bu idrak ve şuurun etkisi ile insanın külli bir kulluk ve şükürde bulunmasına vasıta oluyor.
Oruç bir nevi bu büyük sofranın dellalı ve hissettiricisi hükmündedir.
Yani muazzam şefkat ve rahmetin bir neticesi olan bu sofraya teşekkür olarak, insanlar iftarın intizamı ve tavrı ile külli bir kulluk ile karşılık veriyorlar demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder