Baktım ki;
ben, tünel içinde sukut eder gibi bir sür'atle giden bir tren içindeyim. Telâş ettim. Fakat ne çare ki, hiç bir tarafa kaçılmaz. Garâibden olarak o trenin iki tarafında pek cazibedâr çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemiler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler, dikenli mikenli, mülâkatında elime batıyor, kanatıyor. trenin gitmesiyle müfarakatından elimi parçalıyorlar. Bana pek pahalı düşüyorlardı. Birden trendeki bir hademe dedi: "Beş kuruş ver, sana o çiçek ve meyvelerden istediğin kadar vereceğim. Beş kuruş yerine elin parçalanmasıyla yüz kuruş zarar ediyorsun. Hem de ceza var, izinsiz koparamazsın." Birden sıkıntıdan ne vakit tünel bitecek diye başımı çıkarıp ileriye baktım.
Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun trenden o deliklere adamlar atılıyorlar. Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "lumiere571" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim. Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?"
Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!"
Ayıldım...
Tren, zaman oluyor;trenin her bir vagonu ise insana verilen her bir yıldır. Trenin içinden geçtiği tünel ise dünya hayatıdır. Zaman bir tren gibi mahlukatın ilk yaratılması ile başlar, en son durak olan Cennet ve Cehenneme kadar devam edip gider. İnsan da zaman treninin içinde bulunmasından dolayı, tren ile beraber tünelin yani dünya hayatının içinden hızla geçip gidiyor.O dikenli çiçek ve meyveler ise; dünyanın meşru olmayan lezzet ve zevkleridir. İnsan gelip geçen bu hayat yolculuğunda, meşru olmayan lezzet ve zevklere bulaşır ise;lezzet almaktan çok, acı çeker. Zira dünya bir vitrin ve sergi yeridir, asıl kaynak ve tatmin olmak ise; ahiret hayatındadır.Dünyanın nimetlerinin gelip geçici olması, insanın kalbini yaralayıp kanatıyor. Mesela; bir cinsi latifin suretine aşık oluyorsun ama; aşık olduğun o suret en fazla on yirmi yıl sonra zevale ve yokluğa gidiyor. Aşık efendinin en acı durumu; sevdiği ve aşık olduğu şeyin yok olup gitmesidir. Bunun gibi dünyanın bütün meşru olamayan lezzetleri sonunda insana acı ve azap veriyor.Halbuki meşru lezzetler, insanın keyfine kafidir. İnsan bu kısa dünya hayatında, ALLAH için yaşasa ve onun sanatı namına mahlukatı sevse, meşru olduğu için çok ulvi lezzetler alacak, cennete gitmeden cennet hayatının numunesini burada hissedecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder