Kainattaki her bir mahlukun iç içe geçmesi ve şiddetli bir şekilde girift bir intizama tabi olması,
kainatı âdeta bölünmez ve parçalanmaz bir bütün hükmüne getiriyor. Dolayısı ile parça kiminse bütünde onundur. Tarla kiminse tarladan kalkan mahsul de onundur. Tarla ile mahsul arasındaki tedahül, yani girift yapı, sahibinin birliğini gösteriyor. Mahsul, tarlayı sahibi adına zapt ediyor. Tarla da mahsulü sahibi adına zapt ediyor. Zerre girdiği her mekanı sahibi namına zapt ediyor. Yani zerre kiminse, zerrenin girdiği ve hareket ettiği mekan da onundur diyerek, sahibi olan ALLAH namına her şeyi tevhid ile zapt ediyor.
Mülk ile mülk üzerinde icra edilen sanat ve idare arasında şiddetli bir münasebet vardır. Mülk sahibi kendi mülkü üzerinde başkasını tasarruf ettirmez. Öyle ise mülk kiminse, mülk üzerinde icra edilen eser ve işlemeler de onundur. Aksinde de durum aynıdır. Sanat ve eseri kim icra ediyorsa, sanat ve eserin icra edildiği mahal ve mülk de onun demektir.
Öyle ise mülk ve içindekiler ALLAH’ındır.
Özet olarak, zerreler ile bezenmiş kainat üstünde, ALLAH bütün isim ve sıfatlarını gösterip ilan etmek için sürekli faaliyet ve tasarrufta bulunuyor.
Bunu götürüyor öbürünü getiriyor ki, hareketle dikkatler sanat-ı İlahi üstünde yoğunlaşsın.
"Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir..."
Evet kainat büyük bir nehir gibidir.
Bütün eşya bu nehir içinde bir yerden gelip bir yere gidiyorlar. ALLAH sonsuz kemal ve cemalini hem kendi nazarına hem de başka şuur sahibi mahlukların nazarlarına izhar ve ilan etmek için bu kainatı gelir gider, büyük bir nehir şeklinde yaratmıştır. Her mahluk ve eşya ALLAH’ın isim ve sıfatlarının cevelan ve tecelli ettiği bir merkezdir. Bu merkez bu izhar ve ilan vazifesini gördükten sonra, arkasında bekleyenlere yer açmak, ona da varlık ve izhar lezzetini tattırmak için hemen başka bir boyuta naklediliyor.
Levh-i Mahv-ı İspat bu hakikate güzel bir takvimdir, şöyle ki:
Lehv: Eşya ve mevcudatın zaman nehrine girmesi demektir. Yani ALLAH’ın ilminde plan ve proje olarak ve ilmi bir vücut ile bekleyen mevcudatın, zaman ve mekan boyutuna intikal edip görünmesi ve varlık kazanması demektir.
Mahv: Zaman sahnesine çıkan eşyanın ve mevcudatın ölüm ve zeval ile tekrar zaman sahnesinden çekilip gitmesi demektir.
İspat: Zaman sahnesine çıkmak için sırada bekleyen eşyanın tekrar zaman sahnesine çıkıp manasını göstermesi anlamındadır. ALLAH’ın ilminde varlık sahnesine çıkmayı bekleyen diğer mevcudat, plan ve projeleridir.
Üstad Hazretlerinin ifadesi ile eşya önce levh ediliyor. Yani varlık sahasına çıkıyor, görünüyor, sonra mahv oluyor. Yani zeval ve ölüm ile varlık sahnesinden çekiliyor; sonra yine başka mahluk ve eşya o gidenlerin ardından varlık sahnesine giriyor. Buna da ispat deniyor.
İşte mahlukat vazifesini bitirdikten ve ALLAH’ın kemal ve cemalini ilan ettikten sonra, boyut değiştirerek ukba alemlerine intikal ediyor. Yoksa yokluk ve hiçlik kuyusuna düşmüyorlar. Tıpkı bir askerin askerlik vazifesini bitirip, asıl vatanına dönmesi gibi, mahlukat da şu kainat kışlasında ALLAH’ın isim ve sıfatlarını talim ve ilan ettikten sonra asıl vatanı olan ahiret yurduna intikal ediyorlar. Dünya gözünde kaybolup ahiret gözünün dairesine giriyorlar.
Öyle ise şu mahlukat içinde hiçbir şey zayi olup yok olmuyor, sadece boyut değiştiriyorlar.
önceki emailler bu bloglarda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder